Yalnızlık Psikolojisi Yaşamı Nasıl Etkiler?

26.05.2024
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu

Ne kadar kaçılırsa kaçılsın, zaman zaman her insanın paçasına yapışması engellenemeyen garip bir his vardır; yalnızlık. Kaynaklarda: “İnsanın boşluk duygusuyla karışık kendini, dünyadan kopmuş hissetme duygusu” olarak geçmesi, her zaman hissedilebileceğinin de kanıtı gibidir. Elbette kastedilen fiziksel yalnızlık değildir. Kalabalıklar içinde bile kimse yokmuş gibi ortaya çıkan his, ruhsal yalnızlıktır. “Boşluk” kelimesinin altındaki gerçek derinleştikçe nefes alınamadığı hissi ortaya çıkar, yalnızlığın değirmenine su taşındığı bile fark edilmez.

Yaşamın akışını değiştirebilecek güce ulaştığında, ıssızlığın karanlığı çökmeye başlar. Yaşamla olan bağ, lif atmaya başlamıştır. İpin kopacağı tedirginliği, akışı engelledikçe bir telaş başlar ve aklın duruma el koyması gerekliliği hissedilir. Ne yazık ki içsel ışığın yanması geciktikçe içteki karanlığın süresi uzar. Issızlık, derin bir sessizliğe döner.

Meselenin fiziksel tek olma duygusu olmadığı ve yoğun kalabalıklarda duyulan çığlığın, sessizlik olduğu algılanmaya başlar. Yalnızlık ilk anda sosyal olmama gibi algılansa da dış dünyadaki insanlar, içte hissedilen yalnızlığı önleyemezler. Her gün, her an arkadaş gruplarında ve sosyal çevrede olanlar da içlerinde yalnızlık hissedebilirler. Yalnızlığın bu kadar etkin olmasının sebebi, göz kapatıldığında iç sessizliğin duyulmasında gizlidir. O sessizliğin kendini yargılayacağı zannıyla gözünü açmaya çalışsa da boşunadır! Her insan gözünü kapattığında, kendi ile baş başadır. Gizli dünyasındadır. Derin bir ıssızlıkta sesler, insanlar, olaylar, sorunlar, çıkmazlar, nedenler, nasıllar bir anda sessizleşir. Olmadık sebepler, hesaba katmadığı uyumsuzluklar, küçükmüş gibi hissedilen farklılıklar, beynini tırmalayan isyan hislerinin sessizliği yalnızlığın ıssızlığını hissettirir.

Sosyolojik boyuttaki yalnızlığın çözümü kolaydır. Evde sıkılan biri, komşusunun kapısını çalıp: -“Merhaba” diyebilir ve artık tek değildir; ama ya içindeki görünmeyen his nereye konacaktır. Bir süre de olsa başka bir insanın sesini ve kendi sesini duyabilir. Fiziksel yalnızlık sona ermiştir. Sözlerinin karşıya ulaşmasıyla yalnızlık duvarı yıkıldığı zannedilir; ama kendi sesini kendine duyurabilecek midir?

Arkadaş, dost, akraba ve aile eksikliğinden veya başkalarıyla birlikte olma arzusundan daha ötedeki içsel ıssızlığın adıdır yalnızlık. Kendisini toplumdan kopuk hisseden insan, başka insanlarla anlamlı bir iletişime girmekte zorluk çekebilir. Yalnızlığın, sadece etrafında kimsenin olmamasından öte bir his olduğu, içinin kemirildiği hissedilmeye başladığında anlaşılır. Ne olduğu anlaşılamayan şey, tüm bedeni sarar. Issızlık su yüzüne çıktıkça, kendini gözlemleme ihtiyacında olduğunu bile fark edemez durumdadır artık.

İçte yaşanan ıssızlığı hesaba katmayarak, sosyal ilişkileri sürdürenlerin, hisleri ile davranışlarının uyumsuzluğu kısa sürede çıkmaz sokağa dönecektir. Bir süre sonra sosyal birlikteliği de sürdüremediğini fark edince, yabancılaşma artar. Suskundur ve içinde bir yolculuğa çıkmıştır. Aynı masada oturduğu arkadaşının -“Burada mısın?” sözleri, kısa bir süre etki etse de tıpkı uyuklayan birinin dıştan bir etki ile uyanmış gibi gözlerini aralayıp, saniyeler içinde tekrar uyumaya başladığı gibi içindeki ıssızlığı sorgulamaya başlarlar. Yalnızlık ile hassaslık kardeş gibidir. Hassas kişiler, kırılganlığa daha yatkın olduklarından hesaba katılmayan küçük şeylerden bile daha çok etkilenirler. Kendilerine ve çevreye yabancılaşma arttıkça ıssızlık ile çöken yalnızlık, sorgulanmaya başlar;

Çevreyle uyumlu olanlar da yalnızlık hissetmezler mi?

Yalnızlık, yaşamdan yeterli donanım elde edememenin bir sonucu mudur?

Bireyselliğini tamamlayan insan da yalnızlık hissedecek midir?

Donanım farkı, anlaşılma kaygısını mı tetiklemiştir?

Kendini farklı gördüğü için mi yalnızdır?

İçinde bulunduğu çevreye yabancılaşması mı yalnızlık hissettirmiştir, uyumsuzluğu mu?

Kendilerini korumak için mi yalnızdırlar?

Kendilerini dingin hissedecekleri sığınma yeri olması beklentisi mi?

Düşünce uyumsuzluklarıyla farklı oldukları bilinçlerini de yalnızlığa iten sebepler arasına koyarsak, zaman zaman sığındıkları liman olabileceği düşünülür. Soyutlanma hissine ihtiyaç duyulması, farklılaşmayı değerlendirme penceresi açar. Böylelikle, sıradan bir yalnız olma hâlinden farklı olacaktır. Bilinçli olarak tek başına kalmayı tercih edenlerin içsel yolculuğu, kendine çıkan dinginlik hissiyle bezenmiş yalnızlığa çıkacaktır ve sığınma yeri gibidir; ama istemeden hissedilen yalnızlıkta içsel ışığı yakamama çaresizliği vardır. Aynı katmanda değillerdir. Sığınma yeri gibi hissedilen yalnızlık, varlık bilinciyle bir katmanda yer alırken, ruh hallerinde ıssızlık olanların yalnızlık hisleri, başka katmanda ıssızdır.

Yalnızlık hissinin içine çöreklendiğini gören insan terkedilme, dışlanma,  güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla dolar. Kendisinin hiç kimsenin sevgisine değer olmadığını düşündüğünde hissettiği ıssızlık, davranışlarına da yansımaya başlar. Sosyal yaşamından uzaklaşmaya başladığını fark etse de yalnızlığın güçlü hissi davranışlarını etkilemeye, sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasını engellemeye başlayacaktır. -“Aramızda değilsin!” sorularını bile duymamaya başlar. Önceleri uydurduğu bahanelere artık sığınmadığını fark ettikçe, içindeki ıssızlığa doğru sürüklenmeye devam eder. Kendini değersiz ve önemsiz hissetmeye başladığında içine dönen insan, kendini doğru biçimde değerlendirme, yargılama ve kendi ile barışma eylemlerini başarabilirse; yalnızlık, kendini gerçekleştirme yolunda şans bile olabilecektir.

Sosyal ilişkiler, elbette insan için büyük bir ihtiyaçtır. Hayatta kalmanın zorluğu, sosyal dayanışmanın insana katması gereken kolektif duygunun içindeki aidiyet hissini tetiklediğinden; arkadaş, sevgili, eş ve dost bulabilme beklentisiyle ihtiyaç olarak kabul edilebilecektir. Elbette değerinin başka gözlerde hissedilmesi önemlidir. -“Merhaba, nasılsınız?” denen bir insana ihtiyaç duyulması, yaratılıştan gelen bir temel dürtüdür. Doğumla başlayan süreç, içine doğulan aileden, dış dünyadaki sosyolojik birlikteliğin gücüne evirilerek toplumsal aidiyetinin özünü oluşturur.

Her ne kadar yalnızlık duygusuyla boğuşulsa da bir anda çaresizlik sendromunun işgali, başkalarına ihtiyacı tetikleyebilecektir. “İnsan, sosyal bir varlıktır.” saptamasının asıl kökü, “birliktelik” hazzının hissedilmesinde gizlidir. Sosyal psikoloji araştırmalarında çokça gördüğümüz, kitle psikolojisinin insana kattıkları asla göz ardı edilemez. Kitle psikolojisinin gücü hissedilmek istenir; ama insanın bireyselleşme içgüdüsünü yutma eğiliminde olması, arzu edilmez. Bireyselleşemeden kimliksel yolculuğun kat edilemeyeceği bilinci, her zaman bilinmelidir. Bireyselleşme, insan yaşamının en olmazsa olmazıdır. Bunun önemsizleştirilmesi, insan kimliğini yutan bir girdaba döner. O girdabın kimliksiz, sorgulayamayan, hep onaylayan, hep kabullenen, bireysel karar veremeyen insanları yutmaya devam ettiğini bilmek; yalnız karar verebileceği bir yalnızlık köşküne ihtiyaç duyacaktır. Böyle bir köşkteki içsel yolculuk, bireyi güçlü kılabilecektir. Tek başına yaşamla savaşabileceğinin gücünü hissettirerek sorumluluk almayı, kendini tanımayı ve sorunlara karşı mücadele hissini güçlendirecektir. Tek başına kalmakla, yalnızlık hissi aynı değildir.

Aileden soyutlanma, sosyal çevreden dışlanma ve toplumsal aidiyetten uzaklaşma sosyal yalnızlıktır ve çözümü daha kolaydır. Buna karşın uyumsuzluk, değersizlik, aidiyet eksikliği, içinde bulunduğu sosyal çevreyi beğenmeme, kendini farklı görme, anlayamama, anlaşılamama, anlatamama ve içindeki ile gösterdiği kendi arasındaki farklılığın sebep olduğu ıssızlık duygusu, yalnızlık kelimesi ile ifade edilemez. Psiko-sosyal boyutu olduğundan çözümü daha zordur.

Psikolojik ve sosyal boyutta oluşan yalnızlığın daha derinde hissedilmesi, bireyin yaşamla savaşma gücünü azaltacaktır. Yaşadığı toplumda ötekileştirmeyi marifet sayan, inandığı kuramlar farklı diye onları aşağılayan, saygı yoksunu, gücünü baskı unsuru yapanlar olduğunda; düşüncesini özgürce ifade etmekten korkan insanlar, kendi kabuklarına çekilerek, kendilerine benzeyen grup ve insanların aidiyeti ile yalnızlığın ıssızlığından korunma beklentisine girerler. Kimsenin umurunda olmasa da yalnızlaşırlar.

Bireyselliğin iç huzurunu yaşayan, özgüven hissini sosyal yaşamına yansıtan ve elde ettiği bireysel donanımlarla yaşamdan istediği hayat formunu elde edenler de zaman zaman yalnızlık hissedebilirler; ama yalnızlığın ıssızlığını hissetmeden, kendileri ile beraberdirler.

Ahmet Bayındır

Eğitim ve Davranış Bilimci

İlişki ve Evlilik Danışmanı

Yaşam Koçu

ahmetbayindir@gmail.com

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.