Özgürlük, Özgür İradenin Ütopyası mı?

03.06.2024
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu

İnsanın iç dürtüleri ile davranışları arasındaki farklılıkların sebep olduğu dengesizlik, davranışları tutarlılık rayından çıkarır. Kimse fark etmese de güçlü bir his duruma el koymaya başlar; özgürlük. Davranışın asıl dürtüsü olma çabasıyla iç duvarların yamaçlarını tırmalamaya başlayınca, bireyi zora sokar. Duvarları aşamayacağı ortaya çıkınca; yargılanma başlar. Zor bir süreç başlamıştır. Surlar içindeki karmaşa ve başkaldırılar arttıkça hayatın ritmi doğrudan etkilenir. İçteki engelleri aşmadan dışa çıkamaz; ama küçük gediklerden çıkıp davranışları tetiklediği de olur. İçte kabına sığamaz duruma geldiğinde, davranışların tutarsızlığı artmaya başlayacaktır. İçten gelmesi gereken dürtüler tutsaktır. Davranışların dıştan güdülenmeye başlaması, özgüven ve bireyselleşme çabalarını da sekteye uğratmaya başlar; çünkü en büyük yoldaşları etkin değildir.

Karakterin ve iradenin kontrolündeki özgürlük duygusunun davranışları etkileyemediğinde beyinde kirliliğe sebep olur. İradenin engelleri yıkma çabası, varlık bilincini beslediğinden, bireyin kendi kimliğine aidiyet hissini tetikler; ama iradenin, karakter ve benlik değirmenindeki dayanıklılık testi, her zaman olumlu sonuçlanmaz. Bireyin bilinç düzeyi, iradeyi güçlendirerek hayatın seyrinde etkin olmasını sağladığında olumsuzluk azalır; ama iradeden yüz bulan delice özgürlük duygusunun çılgınlıklarını önlemek zorlaşır.

Özgürlük duyguları, iradeyi ablukaya almaya başladığında “özgür irade” biçimine dönüşerek; arzu, niyet ve amaçları kontrol altında tutan güç haline gelir. Bireyselleşme sürecinde ve davranışların gerçekleşmesinde, dıştan gelen etkilere karşı duran yeti haline dönüşür. Sağlam bir psikolojinin olmazsa olmazı konumunda olan bu ünvan, aynı zamanda hayatı güzelleştirme gücüne sahiptir; ama özgür irade ile gerçekleşmeyen her arzu ve davranış, içi kemiren törpü olur!

Özgürlüğün felsefi tanımını radikal bir ifadede kullanan Immanuel Kant: “Kişi, doğa yasalarını ne ölçüde durdurup aklın yasalarına uyarsa, o ölçüde özgürdür.” der.

Gerçekten bu yasalara karşı çıkılabilecek midir?

Davranışı toplumsal değerlerle süsleyip, aklı bir kenara bırakarak baskı unsuru haline gelen dürtü, özgürlük duygusuyla çatışma halinde olmayacak mıdır?

Akıl yasalarının sınırını çizen özgür irade, bağımsız mıdır?

Hayır. Dört tarafı duvarlarla örülüdür. Sadece duvarları aşabildiği ölçüde, hayatın seyrini değiştirebilecek güçtedir. Çoğu zaman duvarların aşılmazlığı, özgür iradeyi hapseder ve insanın güdülenen bir varlık haline gelmesinin önünü açar. Toplumsal değerlerin zincirleri özgür iradeyi çepeçevre sardığında, davranışları toplumsal değerler dürtüler. Özgür irade etkisiz kalmıştır; ama içte yaşanacak karmaşa ne olacaktır?

Özgür iradenin delice dürtüsüyle; -“Ben böyle istiyorum.” söylemi, bir başkaldırıdır aslında; ama duvarların yüksekliği, içte yaşanan karmaşanın gürültüsünü engeller. Davranışları etkileyecek güce ulaşamaz. Toplumsal değerlerin ortak bir kabul şekli olan hukuk, düzen ve toplumsal hiyerarşinin doğrudan etkin olduğu davranış dürtüleri, ortak değerler zincirinin halkaları halindedir. Özgür irade elbette insanın en değerli donanımıdır; ama ortak değerlerle çatıştığı sürece içte tutsak olmaya mahkûmdur. Toplumda yaşayan hiç kimse, kendi doğrularını ölçü alma serbestliğine sahip değildir!

İstemek ve yapmak arasındaki asıl ilişkinin, istemenin içindeki enerji olduğu anlaşıldığında, özgürlük duygusunun ne kadar güçlü olduğu öne çıkar. Bu duygunun, kontrolsüz olarak ortaya çıkması ve denetlenememesi, davranışa giden yolun nasıl kat edileceğini belirsizleştirecektir. Özgürlük duygusu çok güçlü olsa da iç duvarları yıkamayacağı düşünülür; ama zaman zaman yıkacak veya gedik açabilecek güce ulaşabilecektir. Sıkça görülen beklenmeyen davranışların kökünde o güç vardır. Davranışların değerlendirme sürecindeki yargı biçimi, kural ve dogmaları alt etse de sonuçta insan, toplumsal değerlerin sınırlarını aşamayacağını algıladığında, özgür iradesinin içte kükreyen aslan olduğunu fark edecektir.

Özgürlük, aslında bir dinamizm ifadesidir.

Eylemsel bir hareketin ifadesi olduğu algılanınca cazip mi gelecektir, karşı mı çıkılacaktır?

Duygu gelgitleri hayatı etkilemeye başladığında, gerçekten bir bocalama hissedilse de özgürlüğün herkesin beyninde oturduğu tabya, sarsılmaz konumdadır. Herkes özgür olmak ister ve bunun en tabii hakkı olduğu bilincindedir. Özgürlük, tam kavranamayan bir dinamizm olsa da kulağa hoş gelmesi dikkatleri üzerine çekmeye yeter ve içindeki başkaldırı enerjisi, her zaman yenilenmeye devam edecektir.

Özgürlük “İnsanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine ve kendi düşüncesine göre karar vermesi durumudur.” olarak algılandığında, toplum baskısı yok sayılmıştır; oysaki her zaman etkindir! Elbette düşünce olarak bağımsız karar verme yetisi olsa da toplum baskısını aşmak kolay değildir. Özgürlük duygusu, her zaman içte saklı kükreyen aslan olarak gizli gizli beslenerek güçlendirmeye devam edilir; ama içine sığamaz duruma geldiğinde ne olacaktır? Toplumsal değerlerin baskın olduğu davranış dürtülerinin, çatışma halinde olduğu değerlerin içinde eriyip gittiği hesaba katılmadıkça, özgür iradeden bahsedilemeyecektir.

Öte yandan “kişinin, eylemlerini; arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol altında tutabilme ve belirleme gücü” olduğu tam algılandığında, tutsak olduğu ortaya çıkar. Kişinin çatışma halinde olmayan davranışları, çevresel destek alsa da tutsak olan özgür iradenin çoğalmasını nasıl engelleyecektir? İradenin, özgürlükle ilişkisinin sonuçlanmayan çatışmaları, bilinç düzeyi yükselse de bitmeyecektir. İleri toplumlardaki belirleyiciliğin neye dayandığından bağımsız, ne kadar etkin olduğu tartışılsa da toplum ve insan yaşamının iç içe girmiş ilişkisinin analiz çalışmaları sonuçsuz kalacaktır. Düşünce özgürlüğünün tartışıldığı insanlık tarihinin bu son düzlüğünde bile özgür iradenin, özgürlük sınırlarını belirleme zorunluluğu ortada oldukça; yumurta / tavuk döngüsü olması engellenemeyecektir.

Özgürlük ve iradenin işbirliği yapması, sosyal varlık duvarlarını aşamaz. Bireyin,  oto-kontrol gücü ile davranışlar yapacağı ortaya çıkar. Özgür iradenin, asi ruhta ortaya çıkan bir başkaldırı özlemiyle dolu olması, gizli olmasını gerektirecektir. Her insanın kendi özgürlüğünü kendinin kısıtlaması, iradenin gücü gibi görünse de özgürlüğün delice kural tanımazlığı, dizginlenemeden hayat, öylece devam edecektir.

“İnsan, neden kendini kısıtlar?” sorusunun cevabı kolay verilebileceği zannedilse de zordur. Davranışlarınızda içinizdeki dürtünün mü, dışınızdaki dürtülerin mi etkili olduğu kolaylıkla söylenemez. -“İç” deseniz, davranışlarınızın sanal olduğunun, -“dış” deseniz, dış çevrenin etkisinde olduğunuzun kaygısından çekinirsiniz! Zorlu uğraş ve emekle elde ettiğiniz bireysel donanımlarınız, sizden önce toplum değerleriyle kıymetlendirilir. Çevrede davranışlarınızın olumlu tezahürü ile fark edildiğinizde uyumlu olursunuz. Olumsuz tezahüründe ise aykırı görüldüğünüzü fark edersiniz. Çevrenin aykırı gördüğü davranışlarınızın özgür iradenizden dürtülendiği hiç önemsenmez! Öte yandan özgür iradenin, özgürlüğün savaş alanı olması, bu aykırılığı körüklese de özgür iradenin bir “ütopya” olarak görülmediği toplumlarda saygının tezahür kapsamı, en değerli kazanımdır. Özgür irade ile toplum değerlerini güç savaşına sokmadan, aynı katmanda değerlendirilmesi zor olsa da birey olma becerisinin önünü açarak insanın güdülenen bir varlık haline gelmesinin reddine yol açacaktır.

“Toplumda yaşamak istemiyorum.” deseniz de kendinizi çam ağacına veya taşa anlatamazsınız! Aile bilinci, meslek edinme, refah seviyesi elde etme, nesil yetiştirme, içinde yaşadığın topluma faydalı olma ve hepsinin ötesinde “iyi insan” olma içgüdüsü sosyal çevrede anlamlı olacaktır. Kendi bilinç ve kimliğimizin farkındalığı, sosyal çevrede fark edildiğinden davranışların içsel ve dışsal dinamiklerle etkilenmesinden öte özgür iradenin gücü, delice bir histe saklı kalacaktır. Elbette dış etkenler ortadan kalktığında, özgürlüğün delilikleri özgürleşeceklerdir; ama bu, olmayacak duaya âmin demektir!

Özgürleşme elbette bir ütopya değildir. Size olumlu iz bırakmayan ilişki, arkadaş, iş, hobi ve çevrenizden “vazgeçebilmek” ile başlamak özgür iradenize destek olacaktır. Başkasını mutlu etme alışkanlıklarınıza “hayır” diyebilmek, kendinize açık ve dürüst olarak “kendinizi kabul” etmek, olana “teslim” olmak, olanın kendi “zıddı”na döneceğinin bilincine ulaşmak, kişisel şartlarınızı “size uygun” olanla değiştirebilmek, size “olduğunuzgibi bakabilen insanları bulmak ve hayatınızda sadece “şimdi”de hissettiklerinizin gerçek olduğunu bilmek özgürlük bilincinin deliliklerini azaltacaktır.

Bilinç ve farkındalık düzeyinin artmasıyla ulaşılan varlık bilinci, hiçliğin iç huzuruna ulaştıracaktır. Çıkılan yer, özgür ruh katmanıdır. Ne dış çevre baskısı vardır, ne duvarlar. Tamlık hissi ile iç huzurun, gerçek özgürlük olduğu algılanacaktır.

 

Ahmet Bayındır

Eğitim ve Davranış Bilimci

İlişki ve Evlilik Danışmanı

Yaşam Koçu

ahmetbayindir@gmail.com

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.