“Napolyon”
Uzun süredir gerek filmlerde, gerek dizilerde sağ köşe de “Gerçek hikayeden uyarlanmıştır.” ibaresi gözüme çarpıyor. Cartoon karakterlerden sıkılan seyirci artık gerçek ile ilgileniyor.
Bu sadece ülkemizde değil dünya da böyle bir ilgi var.
Türkiye’de biyografi film furyası devam ediyor. Müslüm, Bergen, Ayla, Naim, Mavi Gözlü Dev, Veda ve Atatürk ile devam ediyor. Benim en çok beğendiğim “Ayla” filmi idi, diğerleri tartışılır.
Dünya’da da bu böyle Cannes’de seyrettiğim “Elvis” sonra Blonde, Lincoln, Sully, Moneyball, The Socail Network, Bohemian Rhapsody, Downfall ve Schindler’s List gibi bir çok film sayabilirim.
Ama, Oppenheimer filmi ile Christopher Nolan bu tarzı bir üst seviyeye taşıdı. Nolan’ın Oppenheimer’ında sinematografik açıdan iyiydi ama senaryoda sorunlar vardı.
Bence, Ridley Scot’ın “Napolyon” filmi Oppenheimer’ı geçtiği kesin, gerçi Oppenheimer’da anlatılan bir olay örgüsü vardı, “Napolyon” da ise daha geniş bir perspektif’ten anlatılan kiarakterin gerek kişisel özellikleri, hırsı, aşkı, tutkusu, egosu ve başarıyı kazanmak için yaptığı tüm hareketleri yönetmen/yazar nötr şekilde anlatmış ve yorumu seyirciye bırakmış.
Sonuçta “Napolyon” dünyayı etkilemiş bir lider arkasında milyonları sürüklemiş, milyonların ölümüne sebep olmuş aynı zamanda Fransa’da yeni bir dönemi başlatmış bir asker.
Film Fransız ihtilalinden sonraki günlerde bir asker olan Napolyon’un Tolun savaşında elde ettiği başarı sayesinde ülkede söz sahibi olup iktidara geçmesini ve Josephine olan aşkını anlatıyor. Josephine olan tutkusu Napolyon ölene kadar devam ediyor. İktidara gelmek için “Her yol Mübah” diyen Napolyon, sürgüne gitmesine rağmen tekrar ülkede söz sahibi olup savaşlara katılması bitmek bilmeyen hırsları filmde anlatılıyor.
Bence, şimdiye kadar yapılan Napolyon filmleri arasında en iyisi diyebiliriz. Senaryosunu David Scarpa’nın yazdığı filmde, Napolyon’un hayatının mihenk noktaları alınmış başarılı bir senaryo tarihsel eksikler var, Napolyon savaşlarının hepsi alınmamış daha önemli savaşlar eksik.
Filmin görüntü yönetmeni Polonyalı Dariusz Wolski, bir çok başarılı filmde adını raslamamız mümkün. Karayip Korsanları, The Crow gibi filmlerde çalışmış başarılı bir görüntü yönetmeni.
Filmin müziklerini BBC’de pek çok diziye besteler yapan ingiliz Martin Phipps yapmış filmin duygularını ayağa kaldırmıştır.
Gladiator (Gladyatör)”de oynayan Joaquin Phoenix ile yıllar sonra Napolyon’da beraber çalışan Joaquin Phoenix bu filmde Napolyon karakterini canlandırırken arkada bir joker ya da gladyatör karakteri aradım ama küçük parçalar bulsam da Napolyon bambaşka bir karakter olmuştu. Bazı oyuncularda yapışan rollerdeki karakterler Phoenix’e yapışmamış. Bence Oscar adaylığını hatta heykelciği hak ediyor. Napolyon’un savaş haricindeki miskin karakterini, Josephine (Vannessa Kirby) nin yanında ihtiraslı karakterini kendi sıcak savaşta başarılı olamamasına rağmen orduları yönetmedeki duruşu ve insan etkilemedeki duruşunun görüntüleri başarılı bir şekilde üstüne giymiş Phoenix.
Filmde beni en çok etkileyen sahne ise tolun savaşında atının vurulması ve attan düşüp kanlı suratı ile savaşa devam etmesi ve savaşın sonunda ata saplanan gülleyi annesine yollaması filmin içindeki etkileyici bir anektot olmuş.
Filmdeki görüntüler ve açıları çok beğendim. Merakla Filmin 4 saatlik uzun metrajını bekliyorum. Filmin bütçesi 200 milyon doları bulmuş, filmin sanat ekibi harika idi. Filmin görüntüleri hepsini birer tablo estetiği ile kurgulanmış bir film. Seyretmeden geçilmeyecek bir film. On üzerinde Sekiz puan verebilirim. İyi Seyirler.