Kuşaklar Çatışmasının Toplumsal Etkileri

14.10.2023
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu

Kuşak çatışması, artık daha fazla farkına varılan önemli bir toplumsal gerçekliktir. Bu gerçek, ülkemizde uzun yıllar hesaba katılmamıştır; ama etki ve sonuçları bakımından tartışılır olmuştur. Kuşak çatışmasının kavga olduğu zannı, olumsuzluk hissini körüklese de önemi azalmamıştır; ama toplumun bir kesimince önemsizleştirilmesi, yozlaşma ve yabancılaşmayı körüklemektedir. Kuşaklararası diyaloğun gelişmesi, toplumun parametrelerini doğrudan olumlu yönde etkilemektedir.

Sosyolojik araştırmalarda, toplumsal değişim sürecini tetiklediği ortaya konmuştur. Yabancılaşma sosyolojik dengelerin değişmesine sebep olabileceğinden, sosyal-psikoloji kapsamına sokularak bilimsel araştırmalar artırılmıştır; ama ülkemizde tam kavranamaması, konunun ihmalinin önünü açmıştır. Sağlıklı toplumun gelişim sürecini etkilemesi, araştırmaların derinleştirilmesini gerektirmiştir. Kuşaklar çatışması konusunda nadir araştırmacılardan olan toplum bilimci Prof. Dr. Mahmut Tezcan’ın görüşleri önemlidir;

“- Anne-babanın ve gencin, eğitim düzeyi arttıkça kuşakların çatışması da artar.

– Çatışma; üst sosyo-ekonomik düzeyde bulunan ailelerde, alt sosyo-ekonomik düzeydekilere göre yoğun ve fazladır.

– Erkekler, kızlardan daha çok kuşak çatışmasına sebep olurlar.

– Kalabalık olmayan ailelerdeki gençler, kalabalık olanlara göre daha fazla çatışırlar.

– Çatışmaları daha az olan gençler daha başarılı olurlar.

– Okuyan gençliğin çatışmaları, çalışan gençliğe göre daha fazladır.

– Türk Toplumunda kuşak çatışması olduğu halde dışa vurum daha azdır.

Bu araştırmada gördüğümüz, eğitim düzeyi arttıkça çatışmanın artması ilginçtir. Eğitimin bilinçlenmenin de önünü açması, bu sonucu doğuracaktır; ama değişim sürecini doğrudan etkilemektedir. Eğitimin, değişim ve gelişimin ana ögesi olduğu sürece, kuşaklar çatışmasının olumsuz etkileri azalacaktır. Öte yandan toplumdaki bireylerin eğitim düzeyi ve bakış açıları değişmedikçe, o toplumda gelişme ve modernleşme olmayacaktır. Çatışmanın nedenleri ve nasıllarının araştırılması, toplumun önündeki taşları azaltacaktır. Gelişim sürecinin nereye evrildiği, farklı kuşakların kendi bilinçlenmeleriyle belirlenebilecektir.

Sözü edilen araştırmada, “Eğitim, toplumun geleceğini ve kuşak çatışmasının kaynağını oluşturur.” sonucu çıkıyor gibi olması, yanlış anlaşılabilecek bir konudur. Bu bizim toplumumuzun eksikliğidir. Asıl sebep; gelişen anlayış farklarına ve bilinç düzeyine ayak uydurulamamasıdır. Eğitim düzeyinin artmasıyla artan kuşak çatışması, tamamen ufku genişleyen bireyin kendine olan güveni ile ilgili olduğu kavranabilecektir. Sağlıklı toplumun bireyleri; barışı, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, dertleşmeyi, çözüm aramayı, güçlü olmayı, dayanışmayı, kendine güvenmeyi öğrenirler. Benliğin oluşum sürecinde, önemli belirleyici unsur olan ailenin değeri, çok iyi kavranmalıdır. Aile, önce kendi donanımlarını geliştirmeli; sonra yetiştirdiği bireylere güçlü, kişilikli, kararlı, kendi geleceğini seçmeyi öğretmelidir. Öğretemez ise yabancılaşma, yozlaşma, çatışma kaçınılmaz olacaktır. Toplumun geleceğinin belirsizliği ateşine odun atılmaya devam edilecektir.

Toplumsal kamplaşmanın sonuçlarını kimse hesaba katmamaktadır. -“Dindar gençlik yaratacağız.” diye yola çıkanların sebep olduğu zıtlaşma, karşıt zıtlaşmayı oluşturarak kamplaşmayı azdırmıştır. Bu zıtlaşma kültürünün körüklenmesi, dindarlığı değil kindarlığı sağladığı göz önündedir. Üstelik güçlenmesi beklenen dindarlık, ters etkileşim ile deistliğin yolunu açmıştır. Gittikçe dinden uzaklaşılması görmezden gelinse de sorgulamayı öne alan Z kuşağı denen gerçek, ortada durmaktadır. Sorgulamanın, aydın bir beyne sahip olmanın tek şartı olması; kabullenme karanlığını yok edecektir. Yozlaşma sonucu, dindarmış gibi görünenlerin hataları, toplumda dine olan inancı zedelemiştir. Oysaki inanç düzeyinde gerçek ile sanal dinamikler keskin hatlarla ayrılmıştır; ama görünen köy toz duman içindedir. Zıtlaşmanın, nelere mal olacağı kimsenin umurunda değildir!

Elbette bütün bunlar insanımızın, toplumsallaşma sürecindeki sancılarıdır. Çağdaş toplum özlemiyle donanmış eğitimin amacı, zıtlaşma ve çatışma kültürü olmamalıdır. Genç beyinlerin, toplumsal sorunlarda kendilerini sorumlu hissetmeleri ile çözüm yolları üretmek isteyeceklerinden çatışmaya da yol açabileceklerdir. Genç kuşağın farklı olması, her zaman bu çatışmayı doğrudan etkileyecektir. Değişim ve gelişim, genç insanımız için bir süreç ise yetişkin bireylerimiz için de bir süreç olmalıdır. Olamadığı zaman, kuşak çatışması kaçınılmaz hale gelecektir. Taraflardan birinin iletişim kuramaması, her yeni fikrin reddedilmesiyle ortaya çıkmakta ve tahribat daha da artmaktadır.

Türk toplumunun önemli hasletlerinden olan aile yapımızdaki katılık, çatışmayı bazen tetiklemiş, bazen de bastırılmasına neden olmuştur. Toplumda hala çocuğu ile konuşamayan, paylaşamayan, aynı tasaları duymayan, aynı umutları beslemeyen çok aile vardır. Paylaşırsa, konuşursa otorite boşluğu doğacağı ve terbiye sınırlarının zorlanacağı zannı, bu davranışın sürdürülmesini sağlamaktadır. Bu eksikliğin, Türk insanını farklı yapan güzel hasletleriyle ilgisi yoktur. Tamamen bilinç ve iletişim becerilerinin eksikliği ile ilgilidir. Bunu anlayamamak; gelecek için bir belirsizliktir. Oysaki genç insanlar konuşmadıkça, paylaşmadıkça, davranış dürtülerini ailesinde yaşamadıkça, çatışmalar şiddetlenecektir; çünkü o paylaşımı ailesi dışında bir başka insanla yapacaktır. Her çıkmaza düştüğü konuyu, ailesiyle paylaşma zeminini bulamayan genç insan, başka bir sığınma limanı araması kaçınılmaz olacaktır. Anlaşılmadığı hissi, sonuçta çatışmayı körükleyecektir.

Bütün bunları alt altta topladığımızda; karşımıza dev bir toplumsal çatlak ortaya çıkmaktadır. Bu çatlağı sıvamanın yolu, kendi değer yargılarımızı, kültürümüzü, duygularımızı, inançlarımızı sağlıklı olarak ve çatışmaya düşmeden genç insanlarımıza aktarmaktır. Onları anlayarak, değerli olduklarını hissettirerek kuracağımız iletişimdir. Sorgulamalarına izin vererek, akılcı bir yolla algılamalarını sağlamaktır. Geleceğimizin teminatı da buna bağlı değil midir? Aidiyet duygusu oluşan bir nesil, her zaman kendini değerli hissedecektir.

Kültür emperyalizminin en önemli silahı; kimlik ve kültür aidiyeti oluşmayan toplum bireylerinin ortak değerlerinden söz etmeyerek, farklılıklarını yüksek sesle dile getirmeleridir. Bunun panzehiri; sorgulayan ve akıl ile kendi aidiyetini ortaya koyma becerisini kazanmış bireylerdir. Kültürel kavramlar, kuşak çatışmalarının körüklenmesi ile zedelenecektir. Batı toplumlarındaki dağılan aile değerleri, her ne kadar özgürlük ve çağdaşlık adına yapılsa da çatışmaları hortlatmıştır. Batı kaynaklı film, dizi ve iletişim araçlarıyla ailenin tekrar önemsenmesi çabaları boşuna değildir.

Sorgulanarak elde edilen milli aidiyet hissi, kuşakları çatıştırmadan ortak değerlerin belirlenmesiyle toplumsal bağı güçlendirecektir. Kuşaklararası algılama farklılığı, toplumun gelişim sürecine katkı yapabileceği göz önüne alınarak artı değer taşıyacaktır. Yeni kuşakların olduğu kadar, yetişkin kuşakların da kendini yenileyip, bilgi donanımlarını geliştirerek kuracakları iletişim; sözünü ettiğimiz çatışmaları önleyebilecektir. Kamplaşmanın, ayrıştırmanın, ötekileştirmenin ve suçlamanın kimseye fayda sağlamadığı algılanmadıkça; kuşaklar hep çatışıyor olacaktır!

 

İletişim : ahmetbayindir@gmail.com

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.