Kıskançlık, Öğrenilen Davranış mı?
İnsan davranışlarında ara sıra ortaya çıktığı zannedilen; aslında her an ortaya çıkmaya hazır, fırsat kollayan bir dürtü vardır; kıskançlık. Ortaya çıktığında, kabullenilmesi zor olsa da sonunda haklılık yönündeki düşünceler çok çabuk ortaya saçılmaya başlar. Haklılık, akla gelmedik sözlerle sığınak haline gelerek tüm duyusal tezahürlerin ortada olduğu gerginlik, kaçınılmaz hale gelir.
Davranışların gerginlik mi, kompleks mi, hırs mı, öfke mi, saldırı isteği mi yoksa kıskançlık mı olduğu karmaşıklaşır; ama söylemlerin şekli, durumu aydınlatmaya yetecektir. En tehlikelisi “kıskançlık” gibi görülse de esas tehlike, içinde barındırdığı ego ve kibirdir. Kıskançlığı vahşileştirebilirler. Kibir, egoyu gaza getirerek “hadsiz” olmayı körüklemeye başlamıştır bile. Aslında yaşam enerjisinin kurban edilme aşamaları başlamıştır. Hadsizlik, hazmedilmesi zor bir duruma gelerek vahşileştiği için kırıp – dökme hissi körüklenmeye başlar. Öfkeye dönen hislerin, gemileri yakma düşüncesine döndüğü bile fark edilmez. Kökünde kıskançlığın olduğu duygular bacayı sardığından, hiçbir şeyin değeri de kalmamaya başlamıştır. Öte yandan “ikili ve sosyal ilişkilerde küçük bir kıskançlık hissi motivasyon için faydalı ve başarıya ulaşma enerjisi olabilir” görüşü farklı bir sayfa açar; ama ego ve kibrin etkin olmaları engellenemez ise küçük bir umut olan o küçük enerji de elde edilemeyecektir.
Kıskançlık düşüncesinin, ortaya çıkmaya başlamasıyla -“Kendinin farkında mısın?” uyarısına cevap alınmaz; çünkü nasıl bir karşılık verileceği belirsizleşir. Cevabın gerçek mi, kibir etkisi mi yoksa ego etkisi mi olacağı şaşkınlığı yaşanacaktır. Ego ve kibir tarafından ayartılan kıskançlığın, hesaba katılmayan daha önemli bir tehlikeyi gizlediği farkına varılmaz. Mutsuzluk. Kendi kuyusunu kazmaya başladığını anlayamayan birey, gittikçe hızını arttıran rüzgâra kapılmaya başlar. Sadece o düşünceye odaklanılması, geri kalan yaşamsal değerlerin çok daha önemli olduğu fark edilmez. Şiddet arttıkça, kendi kapasitesi dışında, çok daha fazla beceri ve donanımlara sahip olduğu zannı körüklendiğinden tepeden de bakmaya başlayacaktır. Bu sürecin kendini, yalnızlaşma ve mutsuzluk yoluna soktuğu ve kendi üstünlük zannı ile gelişen kompleksin, aslında kendini kabul edememek olduğu hiç akla gelmeyecektir. Bataklık çamuru gibi aşağı çekilmeye devam edecektir. Ortaya çıkan hırsı, tüm enerjisini yok etmeye başlar. Her ne kadar değerliliğini söylemde kendine paravan yapsa da içinin kavrulmasının ıstırabını gizlemeye bile gücü kalmaz. Kıskançlık ateşini söndürmek yerine, elde edemediği başarıların enerjisini yok ettiğinin farkında değildir artık. Başkalarını suçlama seremonileri başlamıştır. Her şeyin en iyisini, en iyi başarıyı o elde etmesi gerekir. Sadece başkaları onu kıskanır gibi ipe sapa gelmez varsayımlarla gittikçe bataklığa gömülmesini sağlayacaktır.
Eleştiriye kapalı olması, sanal bir değerlilik rüzgârına kapılmasına sebep olacaktır. Aslında bunun, kendi değersizliğinin tezahürü olduğunu fark edemeyecektir. Yakın çevresinin hiçbir uyarısı kabul görmediğinden, içindeki iflah olmaz duygulara kılıf hazırlaması gerekecektir. Kıskançlık ateşini harlatan ego ve kibrin işbirliği, engellenemedikçe ne aklını kullanabilecektir ne de istediği hedefe ulaşabilecektir. Değersizlik hissinin, kıskançlığını körüklediğini bile fark edemeyecektir.
Bilimsel araştırmaların, “hayvanlarda da kıskançlık vardır” görüşü ilginçtir. Hayvanlar tehlikeyi “hemen fark ettiği” için, insanlar da “gelecekte olabilecekleri sezmesiyle” davranışlara yansıyan kıskançlık; özellikle insanlarda “motivasyon derecesine getirilmezse, şiddete yakın” hale geleceği kabul edilmektedir.
Başarının; “bilgi, beceri, zekâ, akıl, donanım gücü ile belirli bir hedefe ulaşma” olduğu anlaşıldığında, içinde bulunduğu çevrenin ondan ne beklediği öne çıkar. Öte yandan içinden geçen hedefin gösteri, gurur, kibir, kompleks ve kıskançlıklarının girdabında değersizleşmesi, onu daldan dala atlama belirsizliğine sürükleyecektir. Her atladığı dalın istediği yer olmadığını düşündükçe, kendi enerjisini yok edecek duruma gelecektir. İlk anda “başarı – akıl – kıskançlık” üçgenindeki küçük ayrıntı, gözden kaçacaktır. Başarının istenen bir şey olması, hedefe ulaşmak için aklın ne kadar kullanılması ile ilgili olduğu anlaşılınca; başka insanların ulaştığı yer kendi ulaşacağı yer de olsa başka başarıları, kıskanmadan yeteneklerini kullanmasını öğrenmesi gerekecektir. Kıskançlık hissindeki en yakıcı taraf tatminsizliktir. Bulunduğu durumu sürekli olarak eleştirmesi, doyumsuzluğunu daha da körükleyecektir. Ne yazık ki yolun sonundaki uçurum fark edilmeyecektir. Hem kendini, hem ilişkisini hem de çevresini uçuruma sürüklediğini düşünemez duruma gelecektir. Kıskançlığın uzlaşmaz ve acımasız halindeki şiddet, hayatın tadını kaçırmaya yetecektir. Kendi ile bir türlü uzlaşamamasının verdiği doyumsuzluk, ateşe bir odun daha atacaktır.
Yaratıcılığın birikimsel süreci, “bilinen hedeflerin çevresel rağbet derecesi” ile ölçülebilir olması, ifade şeklini değiştirerek onun daha uzakta hissedilmesine sebep olacaktır. Yaratıcılığın bilgi birikim yanında, yapma ve ulaşma enerjisiyle olabileceği algılandıkça, bu enerjinin bir kısmında küçük bir kıskançlık olabileceği görüşü kabul görmektedir. -“Ben de yapabilirim.” düşüncesi, -“Benim neyim eksik?” düşüncesine evrilmesi ile sağlanan enerji, başarı ve özgüvenin akrabalığı yanında küçük bir kıskançlık içerebilecektir. Kıyaslama ve örnek alma da diyebileceğimiz bu his, aslında “başarı – özgüven – beceri” üçgeninin değerini öne çıkaracaktır. Başarı dediğimiz şeyin en önemli dinamiğinin kendini kabul olması, aslında özgüvenin de ilk basamağıdır. Becerilerin enerjisini sağlayan bu güç ile birey, yeterlilik hissiyle güçlenerek kendinin farkındalığını hissedebilecektir.
Hortlamış bir kıskançlığın kökünde bulunan muhtemel korkular, bireyin yaşamında etkisini gösterdikçe, sanki karakter farkı gibi algılanır; oysaki karakterin tezahürü değildir. “Doğuştan gelmez. Sonradan edinilen bir davranış biçimidir.” Genellikle “başarısızlıklar, komleksler, korkular”ın kıskançlığın ortaya çıkmasında etkili olabileceği düşüncesi vardır. Kıskançlığın, öğrenilen rahatsız edici bir duygu olması, önlenebilir olmasını akla getirecektir. İçinden çıkılamayan sorunlar ve komplekslerin etkisinin ortaya çıkaracağı düşünülürse; karakterinde saygıyı öne alan insan, kıskanmak yerine mütevazılığını öne çıkarabilecektir. Aslında saygının, “kendine saygı” olduğu gerçeği ilişkileri kolaylaştıracaktır. Başarı için az da olsa olabilirliği kabul edilen küçük dozda bir kıskançlık, şiddetlenince tüm yaşamı olumsuz etkileme gücüne ulaşılabileceği unutulmamalıdır. Aslında dozunda olduğunda kabul görse de, ilişki, başarı ve yaşamsal durumlara kattığı küçük enerjiler, onu masum göstermeye yetmez. Kıskançlık hastalık değil, davranış bozukluğudur. Özellikle ikili ilişkiler de sevgi ile aynı ortamda bulunduğunda yıpratıcı etkisi şiddetlidir. Bu şiddet, sevginin bir öz bilinç ve özgüven olduğu gerçeğini örtemez. Elbette çokça söylenen -“Seven insan kıskanır.” sözünün kastı, kıskançlıkla başıbozuk hale gelen davranışlar değildir; ama en küçük şeyi bile sevgi ile kıyaslamak kadar ilişkiye zarar veren başka etken yoktur. Mantıklı sebep olmadan zannedilen ilişki bozgununu, kıskançlığın kör bağnazlığında boğmamak gerekecektir. Özellikle evliliklerde kontrol altına alınamadığında sebep olacağı kaybetme duygusu, yetersizlik hissi, özgüven eksikliği ve karşının daha iyi olduğu düşünceleri yaşam enerjisini yok edecektir. Sebep olacağı depresyon, yaşamı içinden çıkılmaz hale getirecektir.
Zaman içerisinde değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları da körükleyebileceği düşüldüğünde kıskançlık, öğrenilmemesi gereken bir davranıştır.
Ahmet Bayındır
Eğitim ve Davranış Bilimci
İlişki ve Evlilik Danışmanı
Yaşam Koçu
İletişim: ahmetbayindir@gmail.com