İletişim Ne Zaman Başlar? (1)
İnsan, gözlerini kapatır kapatmaz, düşünce yağmuruna tutulur. Kendisiyle, sessizce konuşmaya başlar. Dört bir taraftan, zılgıt gibi yağan düşünce yağmuru ile baş edemez hale gelir. Hiçbir kategorik sırada olmayışları, karmaşayı ve şaşkınlığı arttırır. Hangisi ile konuşulacağı şaşırılır, diğer düşünceleri iterek canhıraş bir vaziyette öne çıkar birisi. Karşıya dikilir, hem sorgular, hem de sorgulanır olması şaşkınlığı daha da arttırır! Zamanın ötesinde olan düşünce hızı, insanın beynini zorlamaya başladığında; bir oradan, bir buradan sorgulamalar köşeye sıkıştırır.
Tüm dikkatini vererek, şöyle yukardan bakmayı başarabilen insan, kendini hissetmeye başlar başlamaz, bunaltan düşüncelerin ve sorgulamaların hazır ola geçtiğini görecektir. Tam da işte o anda; düşüncelerin etkisi azalmaya başlar. Düşünceler, etkenlikten edilgen hale gelmeye başlayacaktır. Karmaşa bitmiştir. Sıraya girmiş düşüncelerden, istenen birini seçip iletişim kurulmaya başlandığı anda, hâkimiyet sağlanmış demektir. Birey, kendini hissetmeye ve kendi varlığının gücünü algılamaya başlayacaktır. Kendini, hatırlatmak için öne çıkmak isteyen düşünceye; -“Hayır sen hatırlanmayacaksın, indiğin rafa geri dön.” denebildiğinde; iç dünyaya, var olmanın bilinci ve bireysel varlığının gücü dolacaktır. Varlık hissi, kendisi ile iletişimi başlatmıştır. İçsel iletişim, başlar başlamaz kendi varlık gücünün hissedilmesiyle, düşüncelerin saldırı ve sorgulamaları sona ermiştir; ama sıra kendini hesaba çekmeye gelmiştir! Düşünmesi, hayal kurması, duygulanması, ihtiyaçlarının farkına varması, iç gözlem yapması veya rüya görerek iç dünyasından mesajlar alması, kendine sorular sorarak, bunlara cevaplar aramasının zamanı gelmiştir. Başlayan içsel iletişim, kişinin kendi kendini anlaması ve çeşitli duyu organları arasında, gerekli ilişkileri kurabilmesiyle öne çıkmıştır. Yemek ve içmek, insanın biyolojisi için ne anlama geliyorsa; iletişim de psikolojisi için aynı anlama gelecektir.
İnsan, iletişimi diğer insanlarla karşılayamadığı zaman, kendisiyle iletişim kurarak gidermeye çalışır; ama içsel eksikliğin hissedilmesinin sürmesi onu yoracaktır. İçsel iletişimde, kendinin farkına vardığını algılayan birey, başkalarıyla iletişimin de kendi gerçek kimliği ile olabileceğini de anlayacaktır. Kendi kimliği ile olmayan tüm iletişim kanallarının aktığı yerin, kendi denizine olmadığı bilinci bir uyarı niteliğinde olacaktır.
İnsanın, neden iletişime ihtiyaç duyduğu sorgulanmaya başlar. Kendi kimliğinin, bilinci yerleşmeden başlayan iletişimin, oluşturduğu yargılama, artmaya başlayacaktır. -“Ne gerek vardı, rol yapmaya, kimliğine büründüğüm insan, ben değilim ki, ben olabilseydim belki de iletişim kurmaya çalıştığım insan bana katlanmayacaktı. Ben olmadığım hiçbir şey, bana ait değil ki, o ben değilim ki!” gibi kendini sorgulamaya başlayan insan, gerçekte kendisi ile iletişim kurmanın yolunu bulmuş demektir. Kendine, merhaba demenin hazzını hissetmiştir.
İletişimin, iki dinamiğinden birisi içsel, diğeri sosyaldir. İçsel iletişim, kendini hissetme ile ilgili olduğundan önceliği vardır. Önceliğin anlamı; kendini var etmeden hiçbir şeyin var olamayacağı temel fikridir. İnsanın, olmazsa olmaz temel ihtiyaçlarından olan ilişki kurma ihtiyacı, önceliği kendine verip iç dünyasında gezinmesiyle ve orada varlığını hissedebilmesiyle güçlenir. Başkalarıyla birlikte olma, bilgilerini paylaşma, bilgilerini tamamlama, kendi düşünceleri ile başka insanların düşünceleri arasında benzerliğinin olabileceğinin, farkına varabilmeleri için gerekli olan bir davranış şeklidir de. Benzeştiği, karşı cins ile birlikte olabilmesinin yolu ve tüm yaşamsal ögelerinin, iletişim kanalıyla aktarılabileceğinin bilincidir de. Bir gruba, ait olma ihtiyacının karşılanması, insanların birbirleriyle iletişime girerek sosyalleşmesi, birbirlerini kültürel yönden etkilemesi, birbirlerinin gelişmesine katkıda bulunması iletişimin başlaması ile olacaktır. İnsanlar, iletişim yoluyla sosyal ve kültürel bir varlık haline gelirler. İletişim sürecinde, insanlar, birbirleri için hem sosyal destek kaynağı olurlar, hem de zaman zaman birbirleri için engelleyici, zarar verici, incitici ve köstekleyici olabilirler. Bu nedenle, insanlar iletişim becerisi kazandıkça ve kendisiyle barışık bir varlık haline geldikçe, başkalarıyla daha kaliteli iletişim kurup, sürdürebilirler. Böylece hem kendisi, hem de karşısındakiler, daha sağlıklı, daha mutlu ve üretken hale gelebilirler. Hangi insanla, iletişimin kendine zarar verip vermeyeceğinin algılanabilmesi, gerçekten yaşamın önündeki en önemli zorluklardandır.
Yaşamın sunduğu, mutlulukların ve huzurun belirlenmesindeki rolü gereği, diğer insanlarla olan iletişiminin katkıları çok fazla olduğundan, yaşamın önemli dinamiklerindendir. Düşünmesi, duygulanması, kişisel ihtiyaçlarının farkına varması, iç gözlem yapması, rüya görerek, kendi içinden mesaj alması ya da kendine sorular sorarak, bunlara karşılık üretmesi kendisi ile iletişim başladığında başarılabilecektir.
Karşıya alınan, biri ile gerçekleşen iletişimin bir benzeri kendi içinde de sanki ikinci bir insan varmış gibi sorgulanarak, his ve tavırları, sanal ve yalan olmadan gerçekleşmesinin çok değerli olduğu algılanmalıdır. İnsanlar, içlerinde kendilerini yargılayarak, bir takım mesajlar üreterek ve bunları yorumlayarak içini, bir savaş alanına da çevirebilir, huzurlu bir tatil yerine de. Kendini tanımlayabilen, kendi değerlerinin farkına varabilen, yaşamın neresinde olduğunu konumlandırabilen kişi, dış dünya ile iletişim kurmakta, kendini anlatmakta, hangi biçimde ve oranda gerçekleştirmekte zorlanmaz.
Yeni portal hayırlı ve bol okurlu olsun.
Yazınızı ilgi ile okudum. Kendi yaşamımdaki iletişimi sorguladım. Teşekkür ederim