Bütün rüyalarımızı neden hatırlamıyoruz?

30.01.2025
A+
A-

Rüyalarınızın detaylarını nadiren hatırlasanız da muhtemelen hala rüya görüyorsunuzdur.

Bütün rüyalarımızı neden hatırlamıyoruz?

Bazı sabahlar uyanmak, göz alıcı ve alternatif bir evrenin kesintiye uğraması gibi gelebilir. Gözlerinizi gerçekliğe açarsınız ama az önce gördüğünüz rüya, karakterleri ve olay örgüsüyle belleğinizde canlılığını koruyordur. Diğer günlerde ise uyanmak, rapor edilecek hiçbir şeyin olmadığı bir boşluktan çıkmaya benzeyebilir.

HİÇ RÜYA GÖRMEDİĞİNİ SÖYLEYENLER BİLE RÜYA GÖRÜYOR

Populer Science Türkçe’nin aktardığına göre rüyalarınızın ayrıntılarını nadiren hatırlasanız da muhtemelen hala rüya görüyorsunuzdur. Araştırmalar, neredeyse herkesin düzenli olarak rüya gördüğüne işaret ediyor; hiç rüya görmediğini iddia edenlerin bile. Furman Üniversitesinde uyku ve rüya görme üzerine çalışan yardımcı psikoloji ve sinirbilim profesörü Erin Wamsley, “Bu kişileri uyku laboratuvarına götürür ve uykunun aktif bir aşamasında uyandırıp ne düşündüklerini sorarsanız, bir şeyler hatırlayacaklardır” diyor Popular Science‘a.

“Herkesin rüyalarını düşünmeye yöneltildiği uyku laboratuvarı koşullarında çoğu kişi, bir gecede en az bir rüya hatırlıyor.”

İstisnalardan birinin de; beyin hasarı veya belli bölgelerdeki hastalık sonucunda rüya görme kabiliyetlerini kaybeden kişiler olduğu görülüyor ve bu durum, beraberinde başka derin etkiler de getiriyor.

Rüya görmek göreceli bir sabitken, değişen şey sadece belleğimiz. Sebebine dair ise tek bir cevap yok ve rüya ile ilgili birçok şeyin yanıtı hala bilinmiyor. Fakat bilim, rüyaları saklamanın neden bu kadar zor olabildiği noktasında bazı ipuçları sunabilir.

İlk olarak, rüya belleği genelde kısa ömürlüdür.

Wamsley uyku araştırmalarının, rüya sırasında veya hemen sonrasında uyanık olmadığınız ve durup ne yaşadığınızı düşünmediğiniz sürece bir rüyanın nadiren hatırlandığını gösterdiğini söylüyor. Rüyalarımızı en iyi bilincimiz yerindeyken onlara dikkat ettiğimiz zaman hatırladığımızı, yoksa uçup gittiklerini açıklıyor bilim insanı.

Bu durumun sebebi, uykuya daldığımız zaman nörotransmiter faaliyetinde meydana gelen farklılıklar olabilir. Geceleyin uyanmak daha iyi bir rüya belleğiyle ilişkilendiriliyor ve genel olarak tek seferde birkaç saniye kımıldanıp pozisyon değiştirmenin epey normal olduğunu belirtiyor Wamsley. Fakat sık uyanmak, belli bir eşikten sonra daha düşük bir uyku kalitesine dönüşüyor:

“Yetersiz uyku genelde daha çok rüya hatırlamakla ilişkilendiriliyor… Birkaç defa uyarılma yaşamak normal ve sağlıklı. Bunun çok büyük miktarda olması ise genelde bir uyku bozukluğunun parçası.”

Uyanmak, rüya hafızası için başlı başına önemli bir durum. Fakat ne zaman ve nasıl uyandığınız da önem taşıyor. Uyku aşamasının, zamanlamanın ve alarmların hepsi bir rol oynuyor.

Uyku dört ayrı aşamada gerçekleşiyor: Hızlı göz hareketi (REM) uykusu ve sonrasında gece boyunca döngü halinde tekrarlayan üç tip REM dışı (NREM) uyku şeklinde. Bunların en hafifi olan NREM 1 uykusu, uyanık iken ilk girdiğiniz aşama; tek seferde sadece birkaç dakika sürüyor. Ardından ise aşama 2 NREM uykusunda beyin dalgalarınız yavaşlıyor ve elektriksel faaliyet kısa atılımlar halinde gerçekleşiyor. Yetişkinlerin uyuduğu sürenin yaklaşık yarısı burada geçiyor ve beyniniz bu aşamadan ya NREM 3 ya da REM uykusuna geçiş yapabiliyor.

Derin uyku olarak da bilinen 3. NREM uykusunda, beyin dalgalarınız daha da yavaşlıyor ve daha istikrarlı kalıyor. Gecenin nispeten erken bir döneminde gerçekleşen bu uyku tipi, yüksek kaliteli dinlenme için büyük önem taşıyor ve uyku süremizin yaklaşık çeyreğini meydana getiriyor. Son olarak ise REM uykusunda nöral faaliyet uyanan beyne benziyor. Gözleriniz göz kapaklarınızın altında hızla hareket ediyor (ismi buradan geliyor) ve gecenin yaklaşık çeyreğini bu aşamada geçiriyorsunuz.

Rüyaların REM uykusunda gerçekleştiğini duymuş olabilirsiniz. Ayrıca Wamsley en canlı, en hikaye benzeri ve en uzun rüyalarımızın birçoğunun bu aşamada meydana gelme eğilimi taşıdığının da doğru olduğunu söylüyor. Fakat uykunun her aşamasında rüya görülebileceğini ve insanların bazen REM dışı aşamalarda uyanınca yoğun, öykü tarzında rüyalar gördüklerini bildirdiklerini belirtiyor. Fakat böylesine detaylı rüyaların hatırlanma ihtimalinin en çok REM uykusundan uyanıldığı zamanlarda görüldüğünü söylüyor. “Hızlı göz hareketi uykusundan uyanıldığında bir rüyayı hatırlama ihtimali yüzde 80 civarındayken, uykunun diğer aşamalarından uyanıldığında bu oran yüzde 50 civarında.”

Bir diğer etmen ise saatin kaç olduğu. Gün içindeki rutininizde uyanmaya ne kadar yakınsanız, beyin durumunuz o kadar aktif hale geliyor. Pek çok insan için sabah rüyalarının özellikle canlı ve hatırlanabilir olabileceğini söylüyor Wamsley. “Daha büyük miktarda bir beyin faaliyeti ve daha hafif, daha aktif bir uyku yaşıyoruz çünkü dahili biyolojik ritmimiz tetikte olmamız için bize bu etkinleşme işaretini veriyor.”

Yaygın bir uyanma yöntemi, bu eğilimi etkisiz hale getirebilir. Massachusetts Genel Hastanesi ve Harvard Tıp Fakültesinde uyku ve hafıza üzerine çalışan bilişsel sinirbilim araştırmacısı Jing Zhang, eğer her sabah alarm ile uyanıyorsanız rüyanızı hatırlama ihtimalinizin azalacağını söylüyor. Bu durumun bir sebebi de alarmların bizi, rüyanın daha nadir hatırlandığı derin uykudan kaldırması. Wamsley, normalde uykunun daha hafif bir aşamasından doğal şekilde uyandığımızı söylüyor. Üstelik Zhang, alarmların kortizol seviyelerini yükseltebileceğini ve kişiyi uykudan aniden kaldırıp, dikkatini hemen günün taleplerine çekebileceğini açıklıyor. Aksi durumda daha yavaş uyanıyor ve rüya gördüysek üzerinde düşünüyoruz.

Eğer rüyalarınıza daha iyi hakim olmaya çalışıyorsanız, hatırlama kabiliyetinizi güçlendirmenin basit bir yolu da alarmdan birkaç günlüğüne vazgeçmek olabilir. Uyanıp kendinize az önce ne rüya gördüğünüzü sormak da başka bir strateji. “Diğer hatırlama işlerinde olduğu gibi pratik yaparsanız daha iyi hale gelirsiniz” diyor Zhang Popular Science’a.

Zhang, birinin gerçek zamanlı rüya gördüğünü gösterecek belirleyici bir test ya da tarama olmadığı için rüyalar üzerinde çalışmanın zor olduğunu söylüyor. Bilim insanları bunun yerine insanların hatırladıklarına bel bağlamak zorunda. Zorluklara rağmen yapılan araştırmalar, rüyaların ve belleğin birbirine geçmiş halde olduğunu göstermeye başlamış. Hem Zhang hem de Wamsley’in yürüttüğü araştırmalara göre bir rüyayı hatırlayıp hatırlamadığınız, aslında uyanık yaşamınızdaki hatırlama kabiliyetinizi ve duygusal durumunuzu etkileyebilir.

2010 yılında Wamsley’in öncülüğünde yürütülen ve 2012 yılında da takip eden bir çalışmanın yapıldığı araştırmaya göre bulgular, bir görevi öğrendikten sonra uyumanın ve o görevin hayalini görmenin, sonrasında o görevdeki performansın ve belleğin iyileşmesiyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Dahası Zhang’ın 2024 yılında öncülük ettiği bir çalışmaya göre deneklerin bir rüyayı hatırladıklarını rapor etmesi durumunda, duygusal bir resim hatırlama görevindeki olumsuz görüntüleri bir gece uyuduktan sonra daha iyi hatırladıkları bulunmuş. Aynı çalışmada, duygusal durumun rüya içeriğiyle de bağlantı sergilediği (önceki gece görülen olumlu rüyalar, sonraki gün daha olumlu ruh haliyle ilişkiliymiş) ve rüyalarını hatırlayan kişilerin, takip eden görevlerdeki nötr uyanlara karşı duygusal açıdan daha düşük tepki gösterdiği de bulunmuş.

Zhang, söz konusu bulguların hep beraber değerlendirildiğinde, beynin anıları sağlamlaştırmasına ve önceliklendirmesine yardımcı olmada rüya görmenin bir rol oynuyor olabileceği anlamına geldiğini söylüyor. Belki de rüyalar, uyanık yaşamlarımızın bazı taraflarını tekrarlayarak ayıklama yapmamıza ve saklama konusunda nelerin en önemli olduğuna ve nelerin kaybolmasına olanak sağlayabileceğimize karar vermemize yardım ediyordur.

“Bence insanların rüyalarına dikkat etmesi çok kıymetli olabilir; anlamlarını fazla analiz etme yönünden değil ama rüya görmenin, beyninizin önemli duygusal ve bilişsel işler yaptığının nasıl bir işareti olduğunu anlamak bakımından” diyor Zhang. “İnsanlar rüyalarının farkında olarak, zihinlerinin üzerinde çalıştığı şeyi yansıtan örüntü ve duyguların farkına varabilir ve bu da özyansıtma için yardımcı olabilir.”

Bunlar sizi yanıltıp, zihninizin sunduğu rüyaları fazla yorumlamanıza sebep olmasın. Freudyen görüşe göre rüyaların herhangi ortak bir kodla uyuşabileceğini ve bunların bilinçaltınızı analiz etmek için kullanılabileceğinin “saçmalık” olduğunu söyleyen Wamsley şöyle ekliyor:

“Rüyaların yüzey seviyesinin altında gizli bir anlam taşıdığına dair hiçbir kanıt yok, özellikle de bu konuda size bir şey söylemesi için uzman gerektirecek bir anlam. Rüyanın ne anlama geldiğini en iyi söyleyebilecek kişi onu görendir. Gizli bir tarifname yok.”

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.