Kişilik, Karakteri Maskeler mi?

23.08.2024
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu

Doğumla başlayan etkileşim, her gün artarak devam eden bir süreçte gerçekleşir. Duyusal olarak bebeğe ulaşan her verinin anlamlandırma süreci, bilincin oluşumuna kadar tepkiseldir.” Tepkiler, önceleri bilinçsizce yapılır. Gün geçtikçe bilinç yüklenir, ses ve görüntüler eşleşir; cisimlerin anlamı çözülmeye, yaşam anlamlanmaya başlamıştır artık.

Her günkü farklılaşma gözle görülür haldedir. Dış dünyaya ilgi gittikçe artar. Seslere bilinçle tepki verilir, kelimeler anlama dönüşmeye de başlayınca, annenin söylediği her sözcüğe tepki verilmesi, bilgi dağarcığının genişlediğini gösterir. Yakın çevrenin ilişki biçimi, davranış şekli algılanmaya, sosyal çevre, kreş ve okul ortamındaki kendine benzeyenlerin tepkileri ilginç gelir. Bazen öylece birbirlerine bakakalırlar. Daha fazla anlam yüklenmez, henüz bilinç ortalıkta görünmemektedir; fakat aynı ortamda bulunmanın, sosyal ve psikolojik etkileri başlamıştır. Evde duyduğu sözcüklere yeni sözcükler eklenince küçük bir şaşkınlık olsa da belleğinde birikmektedir. Her sözcüğün anlamı çözülmeye de başlamıştır artık. Bilgiler davranışa dönmeye başlayınca, kendine özel bir tepki biçimi ortaya çıkar. Aslında öğrenilenler, saf halde ve ön yargısız olarak algıya dönmeye başlamıştır.

Adımını yeni attığı okulda öğrendiği bilgilerle, her gün bir şeyler farklılaşmaya başlamıştır. Yeni bilgilerin hayatı şekillendireceğinden habersiz, kendine özgü bir tavır değişikliği ortaya çıkmaya başlar. Öğrenme arttıkça, bilgiler farkındalığa evrilerek kişiliğin temelleri atılmaya başlamıştır. Bir hayli yol bile kat edilmiştir. Sosyalleşmenin dinamikleri etki derecesini arttırdıkça, kişiliğin temelleri ve tepki biçimi de ortaya çıkmaya başlar.

Yakın çevre etkileşimi ile etik, insani, toplumsal ve evrensel değerlerin etkin olduğu bilinç düzeyinin farkındalığı; kişiliğin özünü oluşturur. Kişilik, “Toplumsal değerlerin öğrenimiyle sonradan oluşan ve güdülenebilen kişiye özel bir tavır biçimidir.” Tavırların etkin olup olmamasını belirleyen kurallar zinciri, insan kişiliğinin etkinliğini de belirlediği için aslında bu şekillere “kurallı davranışlar” da diyebiliriz. Kişiliğin belirli bir disipline ait olması, güdülenebildiğini düşündürse de her insanın farklı algı biçimi ile ortaya çıkması, kişiye özgü olduğunu da gösterir. Güdülemenin derecesi ve sosyal çevrenin toplumsal değerlerle sınırlarının çizilmesi, toplumun öğrenim sisteminin dinamikleri ile örülüdür. Aile, yakın çevre, komşu, sokak, bakkal, market, kitle iletişim araçları ve her duyum aslında bu dinamiklerin ögeleridir. Anlam yüklendikçe gelişen kişiliğin özü konumunda olan tepki biçimi de ömür boyu gelişecektir. Bu sürecin ömür boyu sürdüğünü, her gün farklılaşan algının öncekilerle aynı olmadığını gördükçe fark edilecektir. Geçen yıl, güdülediğimiz veya güdüleyemediğimiz tepkilerimiz aynı mıdır? Hayır. Bazıları bu günkü algımıza ters geliyor değil mi? Hatta bazılarına şaşırıyoruz bile. Aynı sınıfta aynı sosyal çevrede aynı şartlarda öğrenim görenlerin algısı, zekâsı, aklını kullanma becerisi farklı geliştiğinden farklı kişilik tiplerine sahip olurlar.

Kişilik, değişir mi? sorusu akla gelen sık sorulardandır; -“Evet değişir” ve bu da güdülemenin etkisini ortaya koymaktadır. Duyusal veriler, her insanda farklı tepkilere sebep olur; çünkü tepki biçimini belirleyen kişilik, özel ve farklıdır. Aynı duyum ve etki olduğu halde her insanda algı ve muhakeme farklılığı, davranış şeklini belirler. Edinilen her bilgi, algı ve farkındalık, öncekilerden farklıdır. Daha önce yapılan davranış, bugün yapılmıyorsa değişen bir şeyler var demektir ve öncekileri etkisizleştiren bir örtü vardır; yeni farkındalık ve bilinç.

Her toplumun kolektif kültür değerler zinciri aynı değildir; ama kitle iletişim araçlarının gücü, küçülen dünyanın toplumlararası etkileşimini hızlandırmıştır. Her toplum, yetiştirdiği insanların, sosyal bağları güçlü, barış içinde ve tavır birliği ile bir arada yaşamasını arzu eder; ama dijital dünya aracılığı ile daha fazla bilgiye ulaşılmış ve toplumsal değişim engellenemeyen düzeye ulaşmıştır. Elbette bu gücün etkisiyle aykırı düşünce ve tavırlar da olacaktır. Her gelişen bilgi ve algı düzeyi, yeni güdülemeleri de etkinleştirecektir. Yeni bilgi ve farkındalıklar toplumsal öğretilere de yansıyacak, insanların davranışlarını etkileyecektir.

Toplumun ortak algısıyla gelişen kolektif kültür, insanların kişilik yapılarını doğrudan etkilemektedir. Edinilen kişilik tavrının, kolektif kültür ögeleriyle çatışmadan ifade edilme biçimi, aslında toplumsal ilişkinin de ilkelerini belirler. Toplumlar arasındaki güdülenme etkileşimleri, doğruyanlış algılarını etkileyecektir. Elbette kişiliklerin de etkilenmesi doğaldır. Bazen kişilikleri güdüleyen etkenlerin bireysel tepkileri belirlediği ortamlarda, bir anda farklı bir tepkinin ortaya çıktığı gözlemlenir. Ani tepkilerin dürtü bakımından incelenmesi sonucunda, insanın içinde başka bir gücün olduğunu ortaya koyacaktır; karakter. Karakteri oluşturan dinamiklerin çoğunun doğuştan gelen genetiksel tepkiler olduğu anlaşılınca, duygu durumunun etkin olup olmaması ile ilişkilendirilir. Duygusal durumlarda bilinç ve akıl devrede değildir, zihnin güdümüne girilmiştir; fakat kişiyi ötekileştirse de aykırı diye nitelenen sosyal davranış ilkelerine uyumsuz davranışların, refleks halinde yapıldığı gözlemlenir. Güdülenen ve sosyal çevrede geçerli olan dinamiklere uymayan bu davranışlar, karakterin etkisi ile yapıldığında bir başkaldırı gibi algılansa da zaman zaman görülecektir. Duygu durumundan çıkılarak şimdide yapılan davranışlar ise genellikle akıl ve bilinçle yapılır. Güdülenen davranışlar, dış çevrede yapılması uygun görülür; ama içte bir tepki ortaya çıkması doğaldır. İçten gelen tepki maskelenmiştir. Doğal ve karaktere uygun yapılması gereken birçok davranış, kolektif kültürün ve her gün gelişip değişen kişiliğin etkisi ile maskelenir.

Maskeleyen bilincin etkinlik derecesi, her ortamda gözlenebilir. Davranışların, kolektif kültür değerleri ve kişiliğin doğrudan etkisi ile yapılması, karakterin pasif olması anlamını taşımaz. O, her zaman insanın değişmez abidesidir. Aslında o, her zaman güçlü ve aktiftir. Birçok farklı dinamik göz önüne alınarak, aklın etkinliği ile yapıldığı için değerini korumaktadır. İnsanın doğal haliyle yapacağı birçok davranış; çevre, toplum ve kolektif kültür değerleriyle donatılan ve güçlendirilen kişiliğin etkisi ile perdelenmektedir! Yapılacak doğal davranış, yutkunarak değiştirildiğinde elbette içimizde bir kirlenme yaratacaktır; ama çoğu zaman da toplumda yaşamanın kuralı olduğu algılanınca, ortaya çıkan olumsuz hisler azalacaktır.

Bazen her şeyi kendi doğrularının etkisiyle kafasına göre -çılgınca diye nitelendirilecek- davranışlar yapan insanlar, kolektif kültür ilkelerini tanımamayı deneseler de aykırı olmanın garip yalnızlığını göze alamazlar. Göze alsalar bile bir süre sonra ötekileştirmenin sosyal şiddeti karşısında, çaresizce toplumda yaşamaya devam edeceklerdir. Zerdüşt; “Hayır demedikçe özgür değilsiniz.” dese de hayır demek, çoğu zaman kişinin içsel mutluluklarını besler ve gurur duyarcasına kendini onaylamasına sebep olur; ama güzel bir his olmaktan öteye geçemez. Karakter ile sürekli çatışan davranışlar, elbette kimseyi mutlu etmeyecektir. Kişiliğin, insanın doğal hali olan karakterin etkilediği davranışları değiştirmesi, yumuşatması ve maskelemesi içte bir hınç doğursa da kişilik ile karakterin birbirlerine yaklaştırabilme becerisi, kişinin hayatla bağını güçlendirecektir. Onun için toplumun kültürel yapısının ve öğrenim sisteminin ileri medeniyet ölçüleriyle donatılıp, kişilik ilkelerinin “iyi insan” kaidesine oturtulması gerekecektir. Ortak değerlerin yaşatılması, bir toplumun millet olma sürecinde önemli rol oynar. Bu değerlerin medeni, etik ve demokratik ilkelerle donatılması; inanıyorum ki ileride kişiliğin, kişinin doğal halini maskelemelerini azaltacaktır.

Bireyselleşme ve kimliksel sürecini tamamlamış, şefkatli, sevgi dolu, kendine zıt kişiliklere saygılı, her şeyi iyi insan olabilme algısıyla anlamlandıranlar, belki de günümüzde içlerinden gelen doğal tepkiler veremiyorlar; ama iyi insan olmanın hazzıyla mutlu olmaktadırlar.

Ahmet Bayındır

Eğitim ve Davranış Bilimci

İlişki ve Evlilik danışmanı

Yaşam Koçu

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.